“EMEKLİLERE BU AY İTİBARIYLA 17 BİN LİRA YATIRILMALIDIR.”
“ETKİ AJANLIĞI, MUHALEFETE, GAZETECİLERE VE ÖĞRENCİLERE BASKI ARACI OLARAK KULLANILACAKTIR.”
“ETKİ AJANLIĞI DÜZENLEMESİNE KARŞI KIRMIZI ALARM İLAN EDİLMİŞTİR.”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, emekli maaşları ve asgari ücret artışları konusunda “Emekli maaşları asgari ücretle eşitlenmeli ve derhal her emekliye 17 bin lira ödenmelidir” şeklinde açıklamada bulunmuştur. 1 Ocak tarihinde asgari ücret artışı gerçekleşecektir. Eğitim almadan meydana gelen değil, beklenen enflasyona dayalı zam verme üzerinde tartışıyorlar. “Asgari ücret talebimiz 30’tur; bunun altında yer almayı düşünmüyoruz. Tüm bireyleri bu önemli çağrıya destek vermeye davet ediyorum.” 30 bin lira mevcut değilse, mücadele ve itirazlarımızı sürdüreceğiz. “Bu memleketi size sıkı bir şekilde teslim edeceğiz.” dedi. Özel, TBMM Genel Kurulunda ele alınacak etki ajanlığı düzenlemesine dair, “Muhalefet, muhalif gazeteciler, öğrenciler, akademisyenler ve köylerini savunan köylüler aleyhine bir baskı aracı olarak bu düzenlemeyi gündeme getiriyor.” şeklinde ifadelerde bulunmuştur. Hayvan hakları yasasında, kadına yönelik şiddet yasasında olduğu gibi acil bir durum söz konusu. Tüm milletvekillerimizin bu yasayı onaylamamak adına mevcut tüm çabalarını sergileyeceklerini ifade etti. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Lideri Özgür Özel, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Grup Toplantısı’nda bir konuşma gerçekleştirdi. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Genel Başkan Özel, “Saygıdeğer milletvekillerimiz, kıymetli grubumuz, değerli partililerimiz, buraya gelerek Türkiye’nin dört bir yanından sesini duyurmak için koşturan konuklarımız, televizyonları başında bizi izleyenler ve radyolarından dinleyenler; hepinize Cumhuriyet Halk Partisi’nden en içten selamlarımı iletiyorum.” şeklinde ifade etti. “Hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum.” dedi. Özgür Özel, emekli maaşları ve asgari ücret artışları hakkında şu hususları vurguladı: “Emekli maaşları, asgari ücret seviyesinde olmalıdır ve derhal, bu aydan itibaren her emekliye 17 bin lira ödenmelidir.” Ayrıca, “Etkileşim ajansları, muhalefet, gazeteciler ve öğrenciler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılacaktır,” uyarısında bulundu. “Etkileşim ajansları düzenlemesine karşı kırmızı alarm verilmiştir.” 1 Ocak’ta asgari ücret artışı gerçekleştirilecektir. Eğitim almadan meydana gelen değil, beklenti enflasyonuna dayanarak fiyat artışlarını değerlendirmeyi gündeme getiriyorlar. ‘Asgari ücret talebimiz 30’dur; bu rakamın altında yer almamız mümkün değildir.’ Tüm herkesi bu önemli çağrıya destek vermeye teşvik ediyorum. 30 bin lira olmaksızın mücadele ve itirazlarımız sürecektir. “Bu toprakları size dar hale getireceğiz,” dedi. Özel, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanacak etki ajanlığı düzenlemesine dair, “Muhalefet, muhalif gazeteciler, öğrenciler, akademisyenler ve köylerinin korunması için mücadele eden köylüler aleyhine bir tehdit unsuru olarak kullanmak amacıyla bu düzenlemeyi gündeme getiriyor.” değerlendirmesini yaptı. Hayvan hakları yasasında, kadına yönelik şiddet yasasında olduğu gibi acil bir durum söz konusu. Tüm milletvekillerimizin bu yasayı kabul etmemek adına mümkün olan her çabayı göstereceklerini ifade ettiler. Cumhuriyet Halk Partisi’nin lideri Özgür Özel, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grup Toplantısı’nda ifadelerini dile getirdi. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Genel Başkan Özel, “Değerli milletvekillerimiz, kıymetli grup üyelerimiz, önemsediğimiz partililerimiz, aramızda bulunan saygıdeğer misafirlerimiz, Türkiye’nin dört bir yanından seslerini duyurmak amacıyla buraya gelenler, televizyonları aracılığıyla bizi takip edenler ve radyolarından dinleyenler, hepinize Cumhuriyet Halk Partisi’nden en içten selamlarımı sunuyorum.” “Hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.” dedi. Özel, sözlerine şu şekilde devam etti:
“414’ÜNCÜ BELEDİYEMİZ HAYIRLI OLSUN”
“Trabzon’un yeni sanayi ve ticaret merkezi olarak ortaya çıkan Yomra, 2019 yılında ilk kez seçilen ve ardından gerçekleştirdiği hizmetlerle kamuoyunun takdirini kazanan Mustafa Bıyık, son seçimlerde seçmenlerin yarısından fazlasının oyunu alarak yeniden göreve gelmiştir, yanımda bulunmaktadır.” Mustafa Bıyık, sesimize kulak verdi ve çağrımıza icabet ederek baba ocağına dönüyor. Hoş geldiniz, onur verdiniz. Elbette, baba evinin kapısı ardına kadar açık. Bu baba evinin daima çayı taze demlenmiş, çorbası kıvamlı kaynamakta ve bacası sıcacık dumanlar tüttürmektedir. Şimdi, bu baba evinin bacasını tüttüren kıymetli misafirlerimizi, Trabzon İl Başkanımız Sayın Mustafa Bak’ı, Yomra İlçe Başkanımız Sayın Haluk Batmaz’ı, Ortahisar ve Beşikdüzü’nün seçilmiş değerli Belediye Başkanları Ahmet Kaya ve Cahit Erdem’i, ayrıca Parti Meclisi Üyemiz Yomralı sevgili Ecevit Keleş’i kürsüye davet ediyorum, buyursunlar. Onlar, baba evinin bacasının tüten ateşi için odun taşıyan ve bu partiye hangi koşullar altında olursa olsun destek verenlerdir. Bir tarafta, bu grubun bir temsilcisi olan ve önceki dönemde birlikte görev yaptığımız Trabzon’un merkez ilçesi Ortahisar’ı büyük bir başarıyla kazanan Ahmet Kaya bulunuyor. Kendisine saygılarımızla selamlarımızı iletiyor, hoş geldiniz diyoruz. Beşikdüzü’nün saygıdeğer Belediye Başkanı Cahit Erdem, yine burada bulunmaktadır. Artık Trabzon’da daha kalabalığız, baba evinde daha fazlayız, Türkiye genelinde de daha çokuz. 414’üncü belediyemizin kurulmasını en içten dileklerimle kutlarım; hayırlı ve uğurlu olmasını dilerim. Bu fotoğrafa Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’i de davet ediyorum. Bundan sonraki süreçte Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapılarının daima açık olduğunu, baba ocağının öneminin her daim altını çizdik. Gelecek hafta yeni katılımlara tanık olacaksınız; ardından, takip eden hafta da aynı şekilde yeni katılımlar gerçekleşecektir. Her geçen gün güçlenip, büyüme yolunda ilerliyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidara ulaşma hedefindeyiz.
“Sosyal devletin koruma yükümlülüğü altında bulunan çocuklar hakkında hiçbir birey gözlerini ve kulaklarını kapalı tutamaz.”
“Dün akşam, maalesef memleketim olarak nitelendirebileceğim, büyüdüğüm şehir İzmir’den büyük bir felaket haberi aldık.” Bugün sabahın erken saatlerinden itibaren, Selçuk’taki büyük acıyı hafifletme çabasıyla orada bulunan siyaset dostlarımız, belediye başkan yardımcılarımız, ilçe başkanımız ve il yöneticilerimizle iletişim halindeyiz. Belediye başkanımız yurtdışındaydı ve ilk seferde geri dönüyor. Ne yazık ki, son derece derin bir acı. Öğrenme süreci ilerledikçe bireyin içsel dünyasında bir tutku alevleniyor. Emekli bir felsefe eğitiminin kızı olan Melisa. 22 yaşında bir erken evlilik gerçekleştiriyor. Kendi iradesiyle bir evlilik gerçekleştiriyor. Hurda toplayarak geçimini sağlayan bir erkeği eş olarak seçiyor. O günden itibaren 5 yaşındaki Nefes, 4 yaşındaki Peri, 3 yaşındaki Aslan, 2 yaşındaki Masal ve 1 yaşındaki Aras Bulut sırasıyla yerlerini almıştır. Her yıl bir çocuğa sahip oluyor. Eşi cezaevine girecek; aleyhinde çeşitli suç kayıtları mevcut. Bu defa hurda toplamaya kendisi girişimcilik göstermekte. Evde yanmakta olan bir soba. Beş çocuktan en büyüğü beş yaşındadır. Büyük bir felaketle yüz yüze gelinmektedir. Sosyal hizmetler birçok kez gelmiş ve gitmiştir. Böylesi durumlarda eleştirmekte bulunmak basit bir eylemken, Selçuk Sosyal Hizmetler’in bakanlık görevlileri 17 kez çocuğu almak üzere kapıda bulunmalarına rağmen, çocuğun teslim edilmemesi dikkat çekici bir durumdur. Üzgünüm, ancak hiç kimsenin masum olmadığı bu sistemde, beş çocuğa sahip olan ve geçimini hurdacılık yaparak sağlamak zorunda kalan 27 yaşındaki bir kadın, en derin acıları hem kendi deneyimledi hem de bizlere hissettirdi. Bu mesele, Türkiye’de yoksulluk, güvencesizlik, felaketlere karşı kadınların savunmasız durumu ve aile içindeki olumsuzluklarla ilgili olarak sosyal devletin, yasalarla korunması gereken çocuklara dair yaşadığı birtakım güçsüzlükleri içeriyor. Bu durum karşısında kimsenin gözünü ve kulağını kapatması mümkün değildir. Ekibimiz bir araştırma önergesi kaleme alacaktır. Türkiye’deki korunmaya muhtaç çocukların durumuna ilişkin ailenin itirazı, mevcut diğer koşullar, objektif kriterler, bağımsız kurumlar ve sivil toplumun katılımı göz önünde bulundurularak, benzer vakaların yeniden yaşanmaması adına bir araştırma komisyonu kurulmasını önereceğiz. Bu durumu son derece dikkatle hep birlikte izlemeye devam edeceğiz.
“10 Kasım’da Anıtkabir’de 1 milyon 100 bin vatandaşımız bulunmaktaydı.”
“Elbette bu yas, 10 Kasım’daki ulusal yasımızın üzerine eklenmiş bir üzüntüydü.” Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, vefatının 86. yıldönümünde derin bir özlem, minnet ve rahmet duygusuyla bir arada andık. 81 ilde anma etkinlikleri gerçekleştirildi. Saat 09.05’te Türkiye’de bir kez daha yaşam duraklama noktasına geldi. Çatıdaki işçi duraksadı, köprüdeki sürücü frene bastı, madende 400 metre derinlikteki işçiler durakladı ve şehirlerarası yolda kamyon şoförü de hızını kesti. Tüm Türkiye, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunarak, ona olan minnet ve şükranlarını sundu. 9 Kasım itibarıyla, yüz binlerce kişi Anıtkabir’e akın etti. 10 Kasım’da resmi veriler doğrultusunda Anıtkabir’i ziyaret eden vatandaş sayısı 1 milyon 100 bin olarak kaydedilmiştir. Bugün burada, “İki önemli esere sahibim” ifadesini paylaşmak istiyorum. Cumhuriyet ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin önemi üzerine vurguda bulunan önderimizin, partimizin ilk Genel Başkanı ve kurucusu huzurunda, Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm üyeleri adına bir kez daha şükranlarımı arz ediyorum. İşlerine geldiğinde Atatürkçü olanlar, sonrasında Atatürk’e en ufak bir sevgi beslemeyen, “Ne ölüme, ne dirime” diyen meczupların hastanelerine ve cenazelerine koşanlar, fakat 15 Temmuz akşamı “Bulun, bulun” diyenler. Atatürk’ün bayrağı ve posteri ile ilgili materyalleri temin ediniz. İl başkanlıklarımıza sahip çıkın diyenler, akılları karıştığında ‘İki ayyaş’ ifadesini kullanıp, zor duruma düştüklerinde ‘Keşke 10 yıl daha yaşasaydı’ diyenlerin samimiyetini halkımız vicdanında gerçekten tartıyor. Ancak bu milletin Atatürk’e olan bağlılığını her 10 Kasım’da gözlemliyoruz ve bu bağlılığın devam edeceğini de biliyoruz. Tayyip Bey’in, 10 Kasım Türkiye’nin yas günü vesilesiyle gerçekleştirdiği konuşmaya az sonra değineceğim. Elbette, öncelikle herkes için son derece kritik ve bir ülkenin gerçek gündemini oluşturan meseleleri göz ardı etmeden ele almak önem arz etmektedir.
“Kendileri rasyonel, vatandaşa irrasyonel”
“Ekonomik kriz her alanda derinleşirken, iktidarın ekonomi politikalarının kendisine rasyonel, halkına ise irrasyonel bir yaklaşım sergilemeye devam etmesi dikkat çekicidir.” Bu yönetim altında fiyatlar artarken, sıklıkla yeni sıfırlar eklenirken, ücretler ve maaşlar giderek eriyip tükeniyor. Örneğin, yeni yıl için belirlenen yeniden değerleme oranı yüzde 44’tür. Kasım ayında, bir yıl içerisinde gözlemlenen enflasyon verileri üzerinden hesaplamalar gerçekleştirilmektedir. Yüzde kırk dört. Devlet, “Ocak ayında alacağım vergilere yüzde 44 oranında zam yapacağım,” şeklinde beyanat veriyor. Buna göre, motorlu taşıtlar vergisi, 1600 cc’lik bir araç için, yani vatandaşların en yaygın ve mütevazı tercihi olan bir araçta, mevcut durumda 5.850 lira iken, 1 Ocak itibarıyla 8.425 liraya yükselebilecek. Özel iletişim vergisi, telefonlarımızdan alınan ücretler kapsamında 179 liradan 258 liraya çıkacaktır. 12 telefon faturası, her ay bizden tahsil edilmek üzere eşit olarak dağıtılacaktır. B sınıfı ehliyet harcı 3.900 liradan 5.700 liraya, pasaport harcı ise 7.800 liradan 11.300 liraya yükselmiştir. Ayrıca, yolcunun yurtdışında yanında getirebileceği tek cep telefonu daha önce serbestken, sonradan bir kısıtlama getirilmiş ve bu durum genişletilmiştir. 31.600 lira olarak kaydedilen bir telefonun fiyatı, 1 Ocak’tan itibaren 45.600 liraya yükseltilmiş. Yurt dışında, inşaat sektöründe çalışmış bir işçi; Suriye, Libya, Irak, Hollanda ve Almanya gibi çeşitli ülkelerde deneyim kazanmıştır. Gelirken bir telefonla geldi. Kaydettirme ve açtırma işlemleri için 45 bin lira talep edilecek. Yurtdışına çıkış harcının bugünkü 500 liralık tutarı, ilerleyen günlerde 720 lira olarak belirlenmiştir. Hepimizin sunduğu gelir vergisi beyannamesi için damga vergisi 467 lira iken, bundan böyle 672 lira olarak belirlenecektir. Beyannameyi dijital ortamda sunmaktasınız. Yapıştırılmayan pul ile belgeleri herhangi bir biçimde damgalamayan beyanname üzerinden alınan damga vergisi 672 lira olarak belirlenmiştir. Köprüler, otoyollar ve tünellerdeki fiyat artışının en az yüzde 44 oranında gerçekleşmesi beklenmektedir. İğneden ipliğe kadar her çeşit ürün, bu zamların etkisinden önemli ölçüde etkilenecektir. Ancak diğer yandan, Türkiye’de bazı bireyler, 17 bin 2 lira asgari ücretle yaşamlarını sürdürmek durumunda kalacaklar.
“Onlar Beşli Çete’yi savunsun; biz vatandaşın bütçe hakkını koruyoruz. AK Parti iktidara geldiğinde asgari ücret 184 lira, çeyrek altın ise 27 liraydı.” Artık Türkiye’nin her bir köşesinde, pazarların giriş ve çıkışlarında, İzmir’deki Kemeraltı’nda, İstanbul’un Beyoğlu semtinde, Mısır Çarşısı’nın giriş ve çıkışlarında, Erzurum, Bitlis, Adana, Hakkari, Trabzon Yomra, Antalya Kemer, Edirne, Tekirdağ, Hayrabolu, Burdur ve Bucak’ta, gençlik kollarının ve kadın kollarının elinde, örgütümüzün önderliğinde bu veya daha kapsamlı hedefleri gözlemleyeceksiniz. Her birinin gençlik kollarının üzerinde bunları ayrı ayrı gözlemleyeceksiniz. Tüm Türkiye’ye bu mesajı iletecekler. 2002 yılında en düşük memur maaşı 14,5 çeyrek altın değerindeyken, günümüzde bu rakam 7,5 çeyrek altına gerilemiştir. AK Parti’nin kamu çalışanlarına yönelik mali yükü; aylık olarak 7 çeyrek altına tekabül etmektedir. En düşük emekli maaşı, geçmişte 8 çeyrek altına denk gelirken, günümüzde sadece 2,5 çeyrek altına eşdeğer olmaktadır. AK Parti’nin her emekliye aylık maliyeti; 5,5 çeyrek altına tekabül etmektedir. Tayyip Bey’in iktidara geldiği dönemde asgari ücret, 7 çeyrek altın alabiliyorken, günümüzde yalnızca 3 çeyrek altın alabilmektedir. Asgari ücretli çalışanların Erdoğan hükümetlerine olan maliyeti, aylık bazda 4 çeyrek altına tekabül etmektedir. Kredi ve Yurtlar Kurumu öğrencisinin 2002 yılında harçlığa bağlı olarak elde ettiği miktarla 1,5 çeyrek altın alabilmesi mümkünken, günümüzde ‘çeyrek’ ifadesi yalnızca çeyrek altını ifade etmektedir. Maliyet, eksik ödenen harç; her ay 1,25 çeyrek altın olarak belirlenmiştir. Bunu tüm Türkiye’ye sergileyeceğiz. Bu parti, bu grubu bütçe müzakerelerine dahil ediyor. Onlar, o muazzam servet sahiplerinin, çıkar gruplarının ve beşli çetelerin bütçelerine sahip çıkmayı tercih etsin. Onlar, yurttaşın mali dengesini koruma görevini üstlenecekler. Pazarlarda, kahvehanelerde, meydanlarda ve sokaklarda, Türkiye’nin dört bir yanında ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde emeklilere, asgari ücretlilere, öğrencilere, çiftçilere, memurlara ve mağdurlara yönelik bütçe talep ediyoruz. “Vatandaşların bütçe hakkını savunma kararlılığındayız.”
“81 ilde, sokak sokak, kapı kapı gerçek sorunları tartışacağız.”
“Bundan sonra, 1 Ocak’a kadar Cumhuriyet Halk Partisi, hem komisyonda hem de Genel Kurul’da, bu hafta sonundan itibaren 81 ilde, 973 ilçede milletvekilleri, parti meclisi üyeleri, genel başkan yardımcıları, il ve ilçe yönetimleri, gençlik ve kadın kollarıyla birlikte, sokak sokak, kapı kapı vatandaşın gerçek sorunlarını, AK Parti’nin üzerimize yüklediği sorumlulukları ve bunları nasıl aşacağımızı ele alacak.” Ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ekonomi uzmanları, 20 Kasım itibarıyla Gaziantep, Kahramanmaraş gibi sanayi ve emek şehirlerini sistematik bir şekilde ziyaret ederek, partimizin iktidarında sanayicilerin, işçilerin, esnafların ve çiftçilerin karşılaştığı sorunlara dair çözümler üretecekler. İşsizlik, istihdam eksikliği ve güven eksikliği gibi konulara da dikkat çekerek, Cumhuriyet Halk Partisi’nin sunduğu çözüm önerilerini titizlikle vurgulamalıdırlar.
“Emekli maaşlarının asgari ücrete eşitlenmesi ve derhal bu ay içerisinde gerekli asgari ücretin yatırılması elzemdir.”
“Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin öncelikli iki gündem maddesini şöyle ifade etmek isteriz.” Önümüzdeki iki ay içerisinde ele alınacak iki ana konu. Bugün Emekli Dernekleri Başkanı, son derece yerinde bir beyanatta bulundu. “Bir Ocak’a bile tahammül edemeyeceğimiz, emeklilerin durumunun oldukça zor olduğu gerçeğini ifade ettim.” Seyyanen uygulanan bir zam, 1 Ocak’a kadar bize bir rahatlama sağlayabilir. “1 Ocak sonrasında da zam desteğimizi gerçekleştirsinler.” Cumhuriyet Halk Partisi olarak, burada bir öneri sunmaktayız. Meclis’te Grup Başkanvekillerimiz önerilerde bulunacaktır. Bütçe müzakereleri esnasında önerilerde bulunacaklardır. Kanun teklifi sunacaklar, kabul ettirecekler ve oylama gerçekleştirecekler. Önerimiz, emekli maaşlarının asgari ücret seviyesine eşitlenmesi gerektiği ve derhal bu ay itibarıyla her emekliye, 17 bin lira tutarında asgari ücretin ödenmesi gerektiğidir. 1 Ocak itibarıyla asgari ücrete bir artış gerçekleştirilecektir. Bilindiği üzere, asgari ücret meselesi 14 Mayıs seçimlerinden önce tartışma konusu olmuştu. Tayyip Erdoğan, “Asgari ücrete sadece Temmuz’da değil, Mart ve Ekim’de de, dolayısıyla yılda dört kez zam yapmayı değerlendirebiliriz,” şeklinde ifade etmiştir. Üç aylık periyotlar halinde enflasyon güncellemeleri. Seçim süreci sona erdi ve iktidar konumuna geldi; asgari ücretliye 17 bin lira gibi gülünç bir artış talep edildi. Temmuz’u ve dört seferi geride bırakın; temmuz ayında bile zam yapılmamıştır. Bugün 17 bin liralık asgari ücretin uygulandığı tarihte, satın alma gücü 6 bin lira azalmış ve 11 bin liraya gerilemiştir. Şirket, enflasyona dayalı bir artış gerçekleştirecek. Ancak, bu artışı Temmuz ayında yapmadıklarında, uygulanan gecikmeli zam, enflasyona rağmen telafi edici olmaktan uzak kalıyor; dolayısıyla, büyümeyi ve refah payını zaten kaybetmiş oluyor. Yıllara yayılan kötülükler, yüzdesel etkiyle asgari ücretin olması gerekenin çok altında kalmasına yol açmaktadır. Aynı zamanda, utanç duyulmadan gerçekleşenlerin yanı sıra, beklenti enflasyonu doğrultusunda zam verme konusunu müzakere ediyorlar. Kendi öngörüleri, bu yıl içerisinde üç kez belirginlik kazandı… İlk olarak Merkez Bankası, ‘yıl sonunda 38 seviyesine ulaşacak’ ifadesini kullandı. Bunun ardından, orta vadeli program eylül ayında duyuruldu; ‘41,5 olacak’ ifadesi kullanıldı. Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası raporunu duyurdu ve enflasyon oranının ‘yüzde 44’ olduğu belirtildi. Bu bireyler, elde ettikleri verilerle dahi tutarlı bir değerlendirme yapamıyorlar; fakat enflasyonu gerçekleşen oranlar yerine, öngörülen değerler üzerinden belirleyip, aradaki farkı asgari ücretlilerin sırtına yüklemeyi planlıyorlar. Krizin maliyetini de asgari ücretle asgari ücretlilere yansıtacaklar.
“ASGARİ ÜCRET TALEBİMİZ 30, BUNUN ALTINDA BİZ YOKUZ”
“Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, uygulanabilir, beklentilerin gerisinde de olsa bir adım geri adım atmadan savunulmak üzere hesabımızı şöyle yaptık. Bir asgari ücretlinin gerçek enflasyon nedir? Bugün enflasyon yüzde 50, zam verirken yüzde 50 verse 24 bin lira falan bir zam vermesi gerekiyor, 24 bin lira asgari ücret olacak. Onlar diyor ki, ‘Bu çok. Beklentimiz otuzsa, 30 verelim, 21 bin lira yapalım’. Düşünün seneye bu vakte, 14 ay sonrasına kadar 21 bin lira asgari ücret verme hesabında olanlar var. Biz, bir asgari ücretli parayı nereye harcar diye baktık. Bir senede bu ne kadar artmış diye baktık. Bu yüzde 76’ya denk geliyor. Ve bunu hesapladığınızda, 17 bin liraya sadece bir yılda asgari ücretlinin muhatap olduğu enflasyon, yani bulgur, pinpon topu değil; yani ayçiçek yağı, bakır çubuk değil; yani okul çantası, dört renkli reflektör değil… TÜİK bunlara göre hesaplıyor ama asgari ücretli bu enflasyonu yaşıyor. O verilirse hesap ortadadır, bütün sendikalara çağrımız budur. ‘Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında biz yokuz.’ Herkesi bu çağrıya sahip çıkmaya davet ediyorum. Asgari ücret 30 bin lira, yoksa mücadeleye devam edeceğiz, itiraza devam edeceğiz. Bu memleketi size dar edeceğiz, bu memleketi size dar edeceğiz. ‘30’, altında biz yokuz.”
“GARİBAN VATANDAŞTAN HİÇ VERGİ ALMAYACAĞIZ”
“Ayrıca ülkemiz vergide adaletsizliğin en çok yaşandığı ülkedir. Dünya sıralamasında vergi adaletinde en gerilerdeyiz. Arkamızdaki ülkelerin sayısı bir elin parmaklarından azdır. Ve Türkiye’de örneğin geçen sene ‘10 bin lirayı 17 bin lira yap’ dediğimizde ‘12 bin 500 yapabilirim, 33 milyara mal oldu. Senin dediğin için 100 milyar para lazım’ dediler. Bulamadığı parayı plan bütçede geçen sene 666 milyar… Bakın 33’ü vermiş, 66 bulamıyor. 660 milyar bütçe kanununa koyarak vazgeçilen vergiler kalemi altında zenginlerin, müteahhitlerin, büyük şirketlerin, holdinglerin kazanılmış paradan ödemeleri gereken 666 milyarı ama teşvik, ama vergi silme, ama vergiden vazgeçme adları altında bir kalemde bütçeye koydular; bu parayı vurdular. Bu sene bu kalem 701 milyar TL’dir. Ama ‘Gel asgari ücreti 30 yapalım’ dediğimde ‘30 olmaz, 25 dahi olmaz. 21 yapalım’ deyip sefaleti sürdürmek isteyenler var. Bu memlekette vergi nereden toplanıyor? Toplam 100 lira vergi toplanıyor, 65 lirası dolaylı vergi. Dünyanın en büyük adaletsizliği. Bir tane mandıra var orada. İki kişi önlü arkalı çocuğuna süt alıyor, evine peynir alıyor, aynı vergiyi ödüyorlar. Bir tanesi karşıdaki fabrikanın patronu, öbürü kapısındaki asgari ücretli bekçi. Elektrik kullanırken, su kullanırken, mazot alırken… İki tane araç yanaşıyor. Biri dünyanın en pahalı jipi, bir tanesi en gariban çiftçinin 30 yıllık traktörü. Mazot konuyor ikisine de, aynı vergiyi ödüyorlar. Dolaylı vergilerin toplamı bu bütçede de yüzde 65. Yüzde 65… Yani fakir – zengin ayırmadan herkesten alınan vergi, toplam verginin yüzde 65’i. Diğeri kesinti yoluyla yani maaştan, gidip asgari ücretli maaşını çekerken eline değmeden kesilen, emeklinin eline değmeden kesilen, beyaz yakalının, mavi yakalının, gri yakalının eline değmeden kesilen parayla ayrıca serbest meslek erbaplarından alınan vergiler… Toplamı yüzde 17. Peki yani 65’i herkesten eşit, 17’si maaş alanlardan, bir de işte küçük esnaftan. Ne yaptı bunlar? 82. Geriye kalan 18’de birkaç küçük madde var. Üretim yapandan, para kazanandan, ihracat yapandan, Türkiye’de dünya kadar para kazananların hepsinden alınan toplam vergi yüzde 14. Bir tarafta yüzde 87 ezilenlerin verdiği vergi, bir tarafta yüzde 14 kazananların verdiği vergi. Bizim kimsenin servetinde gözümüz yok, parasında gözümüz yok ama bu kadar adaletsiz bir vergi sistemine de tahammülümüz yok. CHP iktidarında, bu işi tam tersi yapacağız. Çok kazanandan çok alacağız az kazanandan az alacağız, gariban vatandaştan hiç vergi almayacağız.
“12 MAAŞ ALIYORUM, DÖRDÜNÜ TAYYİP BEY’E KAPTIRIYORUM”
“Şimdi değerli genel başkan yardımcılarımız çalıştılar, bir önerimiz var. Öyle ya DİSK geçen sene İstanbul’dan kalktı, Ankara’ya kadar yürüdü ‘vergide adalet’ diye. Biz de eşlik ettik her geçtikleri ilimizde. TÜRK-İŞ geçen ay miting yaptı, vergide adalet istedi. Hak-İş’e sorarsan o da bu adaletsizlikten yakınıyor. Yani bu işin sağcısı – solcusu, AK Partilisi, MHP’lisi, CHP’lisi, DEM’lisi, İYİ Partilisi yok. Bir gerçek var; asgari ücret çok düşük, üstünde alanların durumu da perişan. Ve Türkiye’de yoksulluk sınırı 66 bin lira, bunun brütü 89 bin lira. Bu, şu demek; bir yıllık dilim 1 milyon lirada. Oysa 66 bin yoksulluk sınırında maaş alan birisine, yoksulluk sınırının altında kademe, şubat ayında ikinci kademeye geçiyor. Yani en düşük kademe vergide yüzde 15’ken şubatta 20’ye, mayısta 25’e, yok ki 30’a, 35’e gidiyor, maaşlar eriyor. Buna göre yaptığımız hesapla eğer yoksulluk sınırında ve altında alanların hepsine birinci dilim vergi dilimi der, bunu yüzde 15’te tutarsak 2024 yılı verilerine göre 30 bin lira eline net geçen birisi onların sistemde 55 bin lira vergi veriyor. Ayda 30 bin lira eline net geçiyor, iki aylığını vergi diye veriyor. Bu nerede var? 30 bin lira. Yoksulluk sınırının yarısı, iki maaşı vergiye gidiyor. Bizim önerdiğimiz sistemde 27 bin lirasını verecek, 28 bin lira cebine kalacak. 50 bin lira net aylık alanlar 145 bin lira vergi veriyor. Yani 50 bin lira alıyorsan üç aylık gelirin vergiye gidiyor. Yani ilkbahar, yaz, sonbahar, kış. Üç ayını, bir mevsimi vergiye çalışıyorsun. Eğer 70 bin lira bizim sistemde olursa, 70 binini ödeyecek, 75 bini kendi cebine kalacak. Yoksulluk sınırı neyse o, 66 bin lira lira maaşla çalışan bir kişi 239 bin lira. Dört ay yani ocak, şubat, mart ve nisanda verileni vergi olarak geri alıyorlar. Sadece sekiz ay çalışıyorsun. Dört ay devlete, sekiz ay ailene çalışıyorsun. Bizim sistemde 106 bin lirasını ödeyecek, 133 bin lirası kendine kalacak. Sadece asgari ücretlinin değil plazalarda çalışan beyaz yakalıların, fabrikadaki gri yakalı ara elemanların, mavi yakalı asgari ücret üstünde maaşı alanların, herkesin sorunu bu vergi adaletsizliğidir. 12 maaşın… Millet 12 maaş eskiden şuydu… 12 maaş alıyorum dört maaş da ikramiye alıyorum. Şimdi 12 maaş alıyorum, dördünü Tayyip Bey’e kaptırıyorum. Böyle vergi sistemi olmaz. Bir tarafta fabrikalarında yaptığı tünellerle, otoyollarla, geçitlerle, devlet garantisiyle, uzun vadeli kredilerle dünyanın parasını kazanan 25-30 tane devasa holding bir lira vergi vermiyorlar. Yolunu buluyorlar; ‘Efendim faiz ödememiz var, borç ödememiz var, yeni projemiz var, teşvik aldık, takla attık, takke koyduk’. Ödemiyor. Onun yanında çalışan 60 bin lira maaş alan gece – gündüz şantiyede çırpınan mühendis, 12 maaşın dördünü devlete veriyor. O yüzden biz diyoruz ki, ‘Yüzde 15’lik birinci kademe Tayyip Bey’in hesabıyla şimdi 110 bin lira. Yüzde 44’le olacak 155 bin lira. İki ay sonra yine yüksek vergi dilimine geçilecek, bu paralar gidecek. 66 bin lira netin denk geldiği 1 milyon liraya kadar tüm gelirlerde yüzde 15, ondan sonra yüksek kademelendirme başlamalıdır. Yoksulluğa terk edilmiş devlet memurlarının, öğretmenlerin, mühendislerin, doktorların da kol gücüyle çalışan, asgari ücret üzerinde alanların da sırtındaki vergi yükü hafifletilmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bunu hem burada savunacağız, hem sokakta anlatacağız, hem de bütçe görüşmelerinde bunun üzerinde yoğun olarak duracağız.
ASGARİ ÜCRETTE ÇOK GELİYOR AMA SARAY HARCAMALARINA YÜZDE 38 ZAMMI YAPMIŞ”
“Bütçe görüşmeleri başladı. Grubumuzun komisyonda, Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki hem üyelerinin hem ilgili bakanlıklarla ilgili arkadaşlarımızın çalışmaları gayretlerini, performanslarını, gece – gündüz emeklerini görüyorum, takdir ediyorum, kendileriyle gurur duyuyorum. Bunu bütçe geçeceği dakikaya kadar sürdüreceğiz. Yap – İşlet – Devret‘le kamu – özel işbirlikleri ile 202 milyar TL paranın, yani 5 milyar doların bu bütçeye konulduğunu, yani ‘Cebimizden 5 kuruş çıkmayacak’ dedikleri şehir hastaneleri, otoyollar için tam 5 milyar dolar; 202 milyar TL’nin bu sene bütçede cebimizden çıktığını bir kez daha kayda geçirmek isterim. Bu arada ne verecek asgari ücret diye? Enflasyona göre verse 48 vermesi lazım. Ona göre 38 vermesi lazım ama çok geliyor. Yüzde 25 vermenin hesabını yapıyor, yüzde 30 vermenin hesabını yapıyor Tayyip Bey. Ama kendisinin devasa maaşına da, kendisinin sarayının harcamalarına da yüzde 38 zammı daha hiçbir şey geçmeden bütçeyi yollarken yapmış. İtibardan tasarruf etmemeye, saraydan tasarruf etmemeye ama asgari ücretliyi, emekliyi ezmeye devam ediyor. Ezdirmeyeceğiz, karıncanın kardeşi var; o da Cumhuriyet Halk Partisi’dir.”
“’KAZ DAĞLARINDA ALTINA MANİ OLDUNUZ, AJANSINIZ’ DİYECEKLER”
“Bir yandan etki ajanlığını bekliyor herkes, bütün Türkiye burada. Ama Kaz Dağları’nda kalkmış gelmiş teyzemler. Hacıbekirler Köyü’nden biri bana bu dalı getirmiş. Biri de dedi ki, ‘Aman bu tohumlarımız yok olmasın evladım, sana bunları getirdik’. Ben de ellerinden öptüm. 20’li yaşlarımda, 25-26 yaşında Kaz Dağları’nda direnişlere giderdik, ‘Kaz Dağı’nın altını üstündeki zeytindir’ derdik. Şimdi Kaz Dağları’nda yeni madenler açıyorlar ve o madenler yüzünden 80 yaşında anamın gözü yaşlı bırakıyorlar. Dedi ki, ‘Kalktım, geldim. Bütün gece uyumadım, yolda geldim’ dedi. Orada gözyaşı döktü, şimdi gözyaşı döküyor. Anacığım, gözyaşlarını sil. Bu memleketin derelerini kuranların da anaların gözünden yaş akıtanların da iki elimiz yakalarında. Sizi yalnız bırakmayacağız, söz veriyoruz. Tabii iktidarın gündemi yarın belki bu teyzemi ‘Efendim, Türkiye altın çıkaracaktı. Mani oldunuz, yabancı şirketler için ajanlık yaptınız. Sen ajansın, provokatörsün. Cezalandırılmalısın’ diyen bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz. Geçtiğimiz yasama yılında getirdiler. Direndik, direndiniz, geri çektiler. Şimdi Noterlik Kanununda değişiklik yaparken Türk Ceza Kanununa madde ekleyip, etki ajanlığını 339. maddeye ekleyerek getirmek istiyorlar. Hiç şüphe yok muhalefet için, muhalif gazeteciler için, muhalif öğrenciler için, muhalif akademisyenler için, köyünün koruyan köylüler için bir sopa olarak kullanmak için getiriyorlar. Öyle bir düzenleme yapmışlar ki hukukun en temel beklentisi, bir suçun nedeni nedensellik ve fail ile fiil bağının kurulması. Hiç bunları aramadan, birisi varsa bana muhalifse, ben onu başkalarının etki ajanı olarak nitelendiririm, içeri atarım, bunları yıldırırım, kimseyi konuşturmam. Bakın bugün Murat Yetkin‘in çok kıymetli bir yazısı var. MİT Hukuk Müşavirinin plan bütçedeki ifadelerine alıntılamış. Savunurken diyor ki, ‘Efendim bir başka ülke, üçüncü bir ülkeye ajan yolluyor, buradan geçiyor, patlayıcıyı alıyor, tutuyoruz. Bir tek patlayıcıdan ceza kesebiliyoruz. Veya yurt dışında bir örgüt Türkiye’de bir uyuşturucu çetesini taşeron kullanıyor, yakalıyoruz, bir tek uyuşturucudan işlem yapabiliyoruz’. Kardeşim millet buraya Parlamentoda yazdığını okuduğunca anlayabilen, meramını yazıya dökebilecek 600 tane milletvekili seçip yolladı. Hukukçu arkadaşlar var. Bunu anlatın, otursunlar yazsınlar. Yabancı ülkenin buradaki taşeronu yakalanınca 1,5 yıl uyuşturucudan ceza verebiliyoruz. Yazarız bunu. Ama senin yazdığın gibi olursa, ne olacak? Dışarıdan Türkiye’de çalışmalara YÖK para ayırmaz, akademisyen yurtdışından fon bulur, ‘Etki ajanısın’ diyecekler. Gazetecileri teker teker işten atarlar, attırırlar. Gazeteci yurt dışından fon bulur, yayın yapar serbestçe, ‘Etki ajanısın’ diyecekler. Öğrenciye diyecekler, muhalefet milletvekillerine diyecekler, gençlik kollarına diyecekler. Muhalefeti bastırmaya çalışacaklar.”
“NATOPA’DA “DEMOKRASİYE AYKIRIDIR” DİYE İMZA ATAN SEKİZ AK PARTİLİ, İKİ MHP’Lİ ETKİ AJANLIĞINI GETİRMEYE ÇALIŞACAK”
Bu biliyorsunuz, otoriterlik bulaşıcı bir şey ve otoriterlerin faaliyetleri de birbirlerine öğrettikleri bir şey. Otoriterler otoriterlerden, tek adamlar tek adamlardan öğreniyor. Etki ajanlığının patenti Tayyip Beyde değil Sayın Putin’de. 2012’de Rusya’da etki ajanlığını kanuna koymuş sonra Gürcistan, Kırgızistan, Sırbistan izlemiş, beşinci sıraya Macarlar girecekmiş bizimki öne geçmiş. Şimdi Gürcistan’da yasalaşan etki ajanlığı yasasına karşı NATO Parlamenterler Meclisi’nde 24-27 Mayıs’ta yapılan toplantıda düzenlemenin demokrasiye karşı bir tehdit olduğu karara bağlanmış ve deklarasyon yayınlanmış. NATO Parlamenterler Meclisi’nde bizi de üyemiz var. Hatta görevi ile gurur duyuyoruz Faik Öztrak yönetici pozisyonunda ama sadece biz yokuz Türkiye’yi temsilen NATOPA’da 18 Türk üye var. Sekizi AK Partili, ikisi MHP’li. Bu 10 arkadaş bu dönem şu anda birazdan arkadaki salona girip etki ajanlığı getirmeye çalışacak. Bu 10 arkadaş, mayıs ayındaki deklarasyona imza atmışlar. ‘Etki ajanlığı kanunu demokrasiye aykırıdır. Biz bunun karşısındayız’ diye. Devlet Bey için kolay, ikisini şimdi partiden atar. Tayyip Bey ne yapacak? Senin milletvekillerin, senin getirdiğin kanuna mayıs ayında ‘Demokrasiye aykırı, muhalefeti baskılar, basını susturur’ diye imza atıyorlar. Daha bundan sonra bizim burada söyleyecek, daha başka bir şey söylememize gerek yok. Söyleyecek son sözümüz şudur, grubumuza. Kırmızı alarm arkadaşlar. Hayvan hakları yasasında olduğu gibi, kadına şiddet yasasında olduğu gibi, kırmızı alarm. Esenyurt’taki görevli milletvekilleri dışında tüm milletvekillerimiz etki ajanlığı yasası görüşmeleri sırasında bu yasayı geçirmemek için ellerinden ne geliyorsa onu yapacaklar. Size inanıyorum, size güveniyorum.”
“ÖĞRETMENLERİN DİPLOMALARI KAPTILAR, KAÇIYORLAR”
“2002’de 68 bin öğretmen ataması yapılmamıştı. Tayyip Bey geldi, rahmetli Ecevit’e ‘Vicdansız’ dedi. Dedi ki ‘Niye okuttun bu öğrencileri? Yazık değil mi? Ben iktidar olduğumda inşallah ilk yıl içinde hepsini atayacağım’ dedi. Ecevit 3 yıllık hükümetti, belki onların 8-10 bini Ecevit mesuldü. Geri kalan birikmişti. 68 binini atasa atardı. O günden sonra da bütün tedbirleri alsa bir tane sorun olmazdı. Şimdi rahmetli Ecevit’e, 68 bin kişiden hesabı sorulan Ecevit’e o hesabı soran bugün 1 milyon 42 bin atanmayan öğretmenle memleketi karşı karşıya bıraktı. Atanamayan demiyorum, o öğretmene kusur atfediyor. Sen atanamamışsın gibi. Sanki kusuru var ya da kendisine bir masumiyet atfediyor. Efendim atayacaktık da atayamadık, elimiz ermedi. Sen atamadın. Atanması için söz verdin, sen atamadın. Şimdi bu öğrenciler tarihin en büyük kapkaç olayıyla karşı karşıyalar. Bir kere meslekleri 1 milyonun üzerindeki öğretmenin diplomaları çalınmaya çalışılıyor. Nasıl? Şöyle, 2023 seçimlerinden önce Sayın Erdoğan dedi ki ‘Biz mülakatı kaldırdık.’ Çünkü CHP bunu öneriyordu, öğretmenler bunu bekliyorlardı ve ‘Mülakatı kaldırdık’ dedi. Hemen arkasında devrin Milli Eğitim Bakanı ‘Mülakat tarihe karıştı’ dedi. Geldiler, seçimi kazandılar, yeni bir bakan getirdiler. Bu bakan dönüyor dönüyor ‘mülakat yapacağız ama mülakat gibi mülakat yapacağız’ diyor. İlk önce yaptığı şeyi söyleyeyim. Milli Eğitim Akademisi diye bir şey kuruyor ve diyor ki ‘Okulu bitirdin. Öğretmen oldun, diploman var. Bir işe yaramaz. Ben bu akademiye emekli olan öğretmen kadar öğretmen alacağım. O akademide 2 yıl bakacağım. Davranışına göre karar vereceğim. Kimini atayacağım, kimini atamayacağım. 4 yıllık okul üstüne 2 yıl akademi geldi. Okullar bittikten sonra. Bu öğrenciler bunu bilmiyordu. Şimdi her yıl öyle atasa 60 yılda bitiremiyor, öğretmenleri. Daha bir tane yeni öğretmen mezun etmese. Diplomaları kaptılar, kaçıyorlar.”
“BU KANDIRMACAYI ÖĞRETMENLER VE AİLELERİ UNUTMAYACAK”
“Bu sene bu akademi yok. ‘Mülakat gibi mülakat yapacağım’ diye Tayyip Eroğan’ın sözünü yiyerek, çiğneyerek öğrencileri kandırdığını itiraf ederek, mülakat yaptılar. Sınav oldu, mahkemeye başvuruldu. Mahkeme karar verecek diye bekleyip 66 gün puan açıklamaldılar. Bir gün tamamen devlet ciddiyetinden uzak, 1 saat 15 dakika sistem açıldı. Sonra hızla kapandı. Gören gördü, çoğu göremedi. 66 gün sonra sadece puan açıkladılar. Sıralama yok. Zavallı öğretmenlerimiz, WhatsApp grupları, Telegram grupları kurup, puanları oraya yazıp, 3 bin 500 öğretmen bir daldan puanını oraya yazıyor. Fotoğrafını oraya atıyor, sıralamalarına karar vermeye çalışıyorlar çünkü 14 Kasım günü atama tercihinin son günü ve karanlık bir odada gözü görmeden tercih yapmaya zorlanan öğretmenler. İşin kötüsü ne biliyor musunuz? Farklı farklı şehirlerde oldu ya. Bir şehirde hemşericilik yapmışlar. Bizim çocuklara 5’şer puan fazla. Her girene 5 puan fazla vermiş. Bir başka şehirde, her girene 4 puan fazla. Bir başka şehirde sert durmuş, notu kırmış, öğretmenin atanıp atanmaması ile ilgili virgülden sonra mesela 85,7962 giriyor, 63 giremiyor. Virgülden sonra dördüncü basamak etkili oluyor. Burada 79 olan notu, 84 yapmışlar. Sübjektif. ‘Efendim bizim buranın çocukları mağdur oldu, verelim 5 puan.’ Öbürü, öbür tarafta puanı bol veriyorlarmış, verelim 6 puan.’ Alamayanların hakkı yendi, zayii oldu. İnanılmaz bir rezaletle karşı karşıyayız. Yakından takip ediyoruz ama bu sorunun bu anlayışla çözülmeyeceği, bu kandırmacanın ömürleri boyunca hem öğretmenler hem aileleri tarafından unutulmayacağını da hatırlatmak istiyorum.”
“PARTİZANLIK YAPIP ÇOCUKLARI AÇ, SUSUZ BIRAKMAYIN”
“Milli Eğitimle ilgili 24 Kasım Öğretmenler Gününün olduğu hafta, CHP iktidarında nasıl bir milli eğitim politikasını uzun konuşacağız. Ama bu haftanın gündemidir. Bir tek şey söyleyeceğim. Arkadaşlarımız okullarda öğlen yemeği verilmesi hakkındaki kanun teklifimizi, Grup Başkanvekillerimiz tüm milletvekillerimizin imzaları ile Meclis’e sundular. Çocuklara okulda bir öğün ücretsiz yemek, CHP’nin vadiydi. Önce ‘biz de yapacağız’ deyip, seçimden sonra okul öncesine indirip, geçen sene eylülde onu da kaldırdılar. Çocuklar, yapılan araştırmalara göre, her üç çocuktan bir tanesi, kim yapmış? İstanbul Planlama Ajansı’nın yaptığı araştırmaya göre her üç çocuktan bir tanesi kahvaltı etmeden okula gidiyor. Bu yüzden okulda aç giden, okul yemeği olmadığı için aç kalan, cebinde parası olmadığı için çeşmeden su içmek zorunda kalan öğrencilerin sağlıkları tehdit altında. Bunun için Cumhuriyet Halk Partili belediyelerimiz, Beyoğlu Belediyemizden başlayarak, hızla yaygınlaşarak, okullarda su sebili uygulaması yapıyorlar. Parası olan çocuk ki o yaştaki keratalar, 2-3 şişe su içiyor, kanmıyor yaz zamanı. 45 lira günlük su parası. Parası olan gidip oradan su içecek. Parası olmayan yutkunacak, dayanamayacak, tuvaletten sağlıksız su içecek. Okullara su sebili uygulaması yapıyoruz. Genel Başkan Yardımcımız Gökan Zeybek, tüm belediyelerimize duyurdu. Hızla yaygınlaşıyor. Buradan, AK Parti’nin değerli yöneticilerine bir kez daha söylüyorum. Biz pis olan tuvaleti temizlemeye, hijyen sağlamaya, kapıları açtığınız her okulda sıcak yemek dağıtmaya, öğrencilere ücretsiz su vermeye, tüm belediyelerimizde hazırız ve talibiz. Partizanlık yapıp çocukları aç bırakmayın. Susuz bırakmayın. Hasta etmeyin.”
“FETÖ GİBİ KENDİ KOYDUKLARI DELİLLERLE TUTUKLAMA YAPTILAR”
“Maalesef tam 13 gün oldu Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer halen daha tutuklu. Son derece incitici bir şekilde. Bakın dün bir şafak operasyonu yapılmadı. Bir sanatçımız, Serdar Ortaç. Hakkında iddia var. İddiayı bile söylemeyeceğim, çünkü masumiyet karinesi var. Gece evine gitmişler. Kapıyı çalmışlar, duymayınca beklemişler. Sabah olmuş, uyanmamış, uykusunun tamamlanmasını beklemişler. Uyanıp da kendi kapıyı açınca, ifade vermeye davet etmişler. Doğrusu bu. Doğrusu gündüz vakti gitmek ve davet etmek. Ahmet Özer’in kapısını balyozla kırdılar. Eşini duvara vurdular. Yukarıya odaya çıkarken eşi tuttu, ‘Oğlum Ahmet Bey uyuyor odada’ dedi. ‘Yatak odası orası’ dedi. ‘Bırak ben kaldırayım gelsin buraya’ dedi. ‘Sen girme’ dediler. Canlı bomba yatıyormuşçasına özel timle gidip, yatağından o şartlar altında onu kaldırıp itibarsızlaştırdılar. Evin kapısındaki avukatı sokmadılar arama varken. Belediyenin kapısındaki avukatı sokmadılar arama yaparken. O aramada buldukları, güya buldukları, tahminen FETÖ gibi kendi koydukları delillerle tutuklama yaptılar ve bir sürü yalan attılar.”
“HÜSEYİN YAYMAN’A HELAL OLAN, AHMET ÖZER’E HARAM OLUYOR”
“Şimdi deniyor ki ‘Kamuoyu araştırması yapılmış.’ Ahmet Özer’in tutuklanmasına Esenyurt’ta neredeyse bütün Esenyurt karşı. AK Partili seçmen de karşı. Türkiye’de seçmenin geneli, yapılan haksızlıklara karşı. Geçen hafta gösterdim. İşte bu. Tutuklama gerekçesi. Yaratılmaya çalışılan algı. ‘Ahmet Özer DEM’lidir’, ‘10 yıldır CHP’lidir. Her seçimde de adayımızdır. Milletvekili aday adayıdır. Belediye başkan aday adayıdır.’ ‘Remzi Kartal ile görüştü.’ İddia var. Gün yok, saat yok, hiçbir şey yok. Ama Remzi Kartal ile görüşen iki tane AK Partili var. Bir tanesi şu anda Meclis’te Hatay Milletvekili AK Parti’nin. Geçen hafta Ali Mahir Başarır, Grup Başkanvekilimiz bunu hatırlatınca, kendini savunacak Sayın Yayman. Kürsüye fırlıyor. ‘Kendimi savunacağım’ diyor. ‘Savun’ diyorlar. Çıkıyor kürsüye diyor ki, ‘Ben o görüşmeyi yaptım. Ama ben milletvekili sıfatımla değil, akademisyen kimliğimle yaptım’ diyor. Kardeşim sen bunu savcıya anlatsana. ‘Remzi Kartal ile telefonda görüştü’ diyorlar, kanıtı yok, ispatı yok. Velev ki görüşmüş. O gün akademisyen. Nasıl Sayın Yayman’a helal olan, Sayın Ahmet Özer’e haram oluyor. AK Parti ile CHP’li olunca bir şeyin serbest olması, yasak olması, suç olması, olmaması değişiyorsa bu ülkeye nasıl hukuk devleti diyeceğiz? Üç, hesabına kaynağı belirsiz para geldi. Yatan para kızının evinin kira bedeli. Kızının evinin kirasını yatırmışlar. Bunlarla tutukladılar. Şimdi bu tutukluluğa böyle tuğla gibi itiraz dilekçesi yazdı hukukçular. 45 dakika içinde. Ekleriyle bir hesaplıyordu birisi altı saniyede bir sayfa okuyarak geçmişler. Tutukluluğun reddine. Gerekçe, bunları sahiplenemiyor da ‘Gizli tanık var’ diyor. Şimdi gizli tanık icat ettiler. Yani tutuklarkenki gerekçeler yok. Ama sonradan bir gizli tanık çıkmış. Ahmet Özer’i televizyonda görmüş. Aa demiş ‘Bu terör örgütü üyesiydi, ben bunu geçmişte görmüştüm.’ Gitmiş ve konuşmuş. Yahu ne terör örgütü üyesi. Akademisyen.”
“ESENYURT NAMUSUNA SAHİP ÇIKAR GİBİ AHMET ÖZER’E SAHİP ÇIKIYOR”
“Tayyip Beyin 10 Kasım’da yaptığı açıklamada çok üzülerek gördüm. Kamuda dekanlık yapmış. Kendi döneminde, Tayyip Beyin. Rektör Yardımcılığı yapmış. Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği Genel Sekreterliği yapmış. 2013’te Meclis’e davet etmişler. Akil adamların daveti üzerine akademisyen olarak gelmiş. Çözüm anlatmış. 2024’te devletten temiz kağıdı almış. Aday olmuş. Esenyurt’ta iki kişiden birinin oyunu almış, seçilmiş. Şimdi bu bilim insanına, bu kanaat önderine ‘Terör örgütü üyesi, belediyeyi örgütün atadıklarıyla yönetiyor’ gibi yalanlar atıyorlar. Milletvekillerimiz gitti belediyenin kapısına. Ahmet Özer atadıysa bir görelim bakalım. ‘Bu PKK’lıları da biz bir görelim’ dedik. 12 gün sokmadılar. En son dün Sayın Meclis Başkanının devreye girmesiyle, milletvekillerimizi soktular. Çıkışta soruyorlar. Kayyumu gördünüz mü? Şeytan görsün yüzünü. Ne göreceğiz kayyumu. Biz Ahmet Özer’i görmek istiyoruz orada. Ama sordum. Dün giden Grup Başkanvekilime, genel başkan yardımcıma, milletvekillerine, ‘Ahmet Özer’in atadığı PKK’lıyı gördünüz mü? Odası var mı? Orada duruyor mu?’ ‘Yok’ dediler, gösteremediler. Bize göstere göstere seçilmiş Cumhuriyet Halk Partili Belediye Meclis üyelerinin boş grup odasını gösterdiler. Yahu seçilmiş, seçilmiş. Hakkında bir iddia var mı? Yok. An itibariyle yok. Tamamı orada oturuyor. AK Partiliye serbest, çünkü partisi AK Parti. Belediyeye giriyor, çıkıyor. Babasının evine girer gibi rahat rahat. CHP’liye yasak. Neden? Bu yalanları deşifre etmeyelim diye. Neden, belediyede psikolojik üstünlüğü ele alacaklar, korku yayacaklar, ‘Bu ifadeyi verirsen sana şunu yaparız’ diyecekler, iki kişiyi satın alacaklar. Ahmet Özer aleyhine delil uyduracaklar. Görmüyor muyuz? Bilmiyor muyuz? Yoksa bir belediyeye milletin seçtiği milletvekili nasıl sokulmaz 12 gün? Nasıl itibarsızlaştırırsın sen bu milletin vekilini? Dokunulmazlığı var, adı üstünde, dokunamazsın. Nasıl sokmazsın? Ama millet de bunu görüyor. Ey ahali, AK Parti’ye oy verenler, MHP’ye oy verenler. Bilin ki o belediyeye sokulmayan belediye meclis üyeleri, milletvekilleri, oraya yollanan kayyum ve devletin diğer birimleri psikolojik baskıyla 12 gündür şahit üretmeye, delil üretmeye, yalan üretmeye, iftira etmeye uğraştıkları için girmiyorlar. Ama Esenyurt Belediyesinin çalışanı da Esenyurt’un seçmeni de Ahmet Özer’e namusuna sahip çıkar gibi sahip çıkıyor.”
“AKIN GÜRLEK DÜNYA TARİHİNİN EN MOBİLİZE HAKİMİDİR”
“Tabii Ahmet Özer’in operasyonundan hemen önce geçmişte çok önemli görevleri Tayyip Bey için yapmış bir seyyar giyotin, adalet celladı, seyyar bir giyotin, Adalet Bakan Yardımcılığından İstanbul Başsavcılığına yollandı. Önce şunu hatırlatayım. Bakan Yardımcısı çıkınca ‘O ne’ dedi herkes. Tayyip Bey şöyle tanımlamıştı, Sayın Kesici hatırlar, hatta yan yanaydık, gülerek karşıladı. Tayyip Bey dedi ki ‘Bakanlarımız, eskisi gibi siyasi olmadıkları için, bakanlar teknik adamlar oldukları için acemilikler oluyor. Bakan yardımcıları siyasi kişiler olacak’ Allah için doğru. Keza İçişleri Bakanının bir yardımcısı Bülent Turan, Çanakkale Milletvekili mevkidaşımdı. Adalet Bakan Yardımcısı da Ramazan Can. Grup yönetiminde Cumhuriyet Halk Partisi grubuyla da diyalogları sürdüren bir kardeşimizdi. Kırıkkale Milletvekili. O da Adalet Bakan Yardımcısı. Fevkalade siyasi kişilikler hepsi. Akın Gürlek hepsinden siyasi. Tayyip Bey’in en güvendiğiydi. Gezdirip gezdirip adalet katlettirdiğiydi. Ödüllendirdi. ‘Gel Akın’ dedi, geldi. ‘Geç Akın’ dedi, Bakan Yardımcısı oldu. İleride belki Bakan yapacaktı. Belki milletvekili yapacaktı. O Akın Gürlek’i ne hikmetse gerisin geriye İstanbul’a yolladı. Başsavcı yaptı. Bu operasyonu tasarlattı. Bu Akın Gürlek bakın, bu Akın Gürlek dünya yargı tarihinin en mobilize hakimidir. En hareketli hakimi. Dünya yargı tarihinde bunun kadar hareketli bir hakim yoktur. Enis Berberoğlu, içeri atılacak, Akın Gürlek. Canan Kaftancıoğlu’na siyasi yasak gelecek, Akın Gürlek. Sözcü Gazetesi davası, FETÖ ile Sözcü gibi bir gazeteyi ilişkilendirecek, Burak Bey gibi bir Atatürkçüye FETÖ’cü damgası vurulacak Akın Gürlek, Hrant Dink davasında deliller, karartılan delillerin peşine düşülmeyecek, suçlular beraat ettirilecek Akın Gürlek. Sırrı Süreyya Önder davasında Akın Gürlek. TTB davası Akın Gürlek. Çağdaş Hukukçular Akın Gürlek. Murat Aksoy, Atilla Taş, Akın Gürlek. Grup Yorum, Akın Gürlek. Bir mahkemede olsa, nasıl hepsi düşsün oraya? Mümkün olduğunca Akın’a düşürüyorlar. Düşürmeyen yere Akın koşup tutuyor. Hangi mahkemeye düşerse. 13-14-36-37-38. Bir hakim başarılıysa yerinden oynamaz. tayin olmaz. Terfiyen tayin olur. Bir hakim başarısızsa oradan oraya sürersin. Akın Gürlek’i, Ankara-İstanbul arasında yoyo gibi oynuyorlar. İstanbul Adalet Sarayının içinde pinpon topu gibi. Pinpon topu atsan o kadar çok mahkemeyi dolaşmaz. Durur bir yerde. Akın dolaşıyor. Akın dolaşıyor katlediyor, dolaşıyor katlediyor, şimdi gelmiş Akın Gürlek, Ahmet Özer’i içeride tutacak operasyonu yapıyor, başkalarına hazırlanıyor.
“‘LİYAKATE, AHLAKA, VİCDANA UYGUNDUR’ DİYORSA HAKKINI HELAL ETSİN”
“Hakimlerde ne var Anayasa’ya göre? Coğrafi teminat. Yani bir hakim kararını verirken, güven duysun diye, coğrafi teminat verilmiş. Anayasal güç. Akın Gürlek neden yararlanıyor? Coğrafi tazminat. Yer değiştirdikçe tazminat alacak. Böyle bir ödenek yok. Akın’ın tazminatı nasıl ödeyeceğiz? Şöyle öderiz: Eşi Mağdur Hizmetleri Daire Başkanlığında Daire Başkan Yardımcısı, kendisini SPK Üst Kuruluna, yedi kişiden oluşuyor. SPK Üst Kurulu. Bir başkan, bir yardımcı, bir sekreter, dört üye. ‘Sermaye Piyasaları Kurulu’nun yedi kişilik yönetimine koyarız, Akın yer değiştirdiği için kendine verilecek olan yer değiştirmeme teminatı yerine, yer değiştirme coğrafi tazminatını oradan çıkarırız. Hakkını helal etsin, hakkı geçiyorsa Elif Gülşah Gürlek. Elini vicdanına koysun. Aile ile hiç uğraşmadım, uğraşmam. Eğer ki, ‘Ben Adalet Bakanlığı Adli Destek Mağdur Hizmetleri Daire Başkanlığında Başkan Yardımcısıyken, SPK üst yönetimine atanmam liyakate uygundur, vicdana uygundur, ahlaka uygundur’ diyorsa hanımefendi, kendisinden özür dilerim, hakkını helal etsin. Bunu diyemiyorsa kendisine bir şey demem ama o Akın Gürlek’in benden çekeceği var. Bir kez daha söylüyorum.”
“DEVLET BEYE BENİM ÜZERİMDEN LAF SOKUP AHMET TÜRK’Ü ARAÇSALLAŞTIRMAYIN”
“Tayyip Bey de dün çıkmış, tabii bir matem gününde, 10 Kasım’da, millete faydası olmayan kötü bir konuşma yaptı. Bakın biz, bu partinin geleneğinde var. 10 Kasım’da sabah anmaya gideriz, Atatürk’ü Anma Töreni varsa katılırız, meşaleli bir yürüyüş varsa ona katılırız. Çok konuşmayız, asla siyaset konuşmayız, polemik yapmayız. Doğru değil… Geçen gün bir milletvekili arkadaşım yapmış, bir kusur. Hemen bizzat aradım, uyardım, mesaj attım. ‘10 Kasım’da olmaz’ dedim. Matem günü bu. Yılın günleri torbaya mı girdi, 10 Kasım’da siyaset yapıyoruz? Biz bunu demişiz, yeni dönem, birinci dönem tecrübesiz bir milletvekilimize. Düşünememiş, siyasete girmiş. Ülkenin cumhurbaşkanı. Atatürk’ün koltuğunda oturan kişi, Atatürk’ün partisine, Atatürk’ten sonraki yöneticilerine, bugünkü yöneticilerine, bugünkü genel başkanına ağzına gelen her şeyi söylüyor. Yok efendim Ankara’da vatan – millet edebiyatı yapıyormuşuz, ondan sonra Mardin’e kayyumun yanına koşuyormuşuz, Ahmet Türk’ün yanına koşuyormuşuz. Yahu sen bunu söylüyorsan siz illa ittifak içinde laf sokacaksanız birbirinize, laf sokacaksanız benim üstümden niye? Çok özelse biz çıkalım, aranızda konuşun Devlet Bey’le. Ahmet Türk’ü benden çok öven bir kişi varsa o da Devlet Bey’dir. Devlet Bey’e benim üzerimden laf sokup Ahmet Bey’i araçsallaştırmayın.”
“O UTANMAZ YALANI BİLEREK SÖYLÜYORSUN”
“İkincisi, biz Ankara’da ne konuşursak Mardin’de onu konuşuyoruz. Bu kürsüde ne dediysem Mardin’de onu söyledim. Öncelikle o utanmaz yalana… Bilerek söylüyorsun, bilerek o yalanı atıyorsun, bilerek atıyorlar. Mardin’e gitmişiz DEM parti otobüsü üstüne çıkmışız. Biz Mardin’de Ahmet Türk’ün de konuştuğu, DEM Parti’nin sayın eş başkanlarının da konuştuğu, gittiğimizde ne üstünde ne içinde oldukları, sivil plakalı, üzerinde tek bir yazı olmayan bir otobüsün üstünden konuştum. Ülkenin Cumhurbaşkanı ‘Benim söylediklerimi TRT bütün ülkeye yayar, bütün kanallar yayar, doğrusunu kim söylerse söylesin duymayanlar bana yeter’… Böyle siyaset mi olur arkadaşlar? Böyle siyaset mi olur, bu kadar düşmüş müsünüz? Bu kadar mı? Haydi karşımıza televizyona çıkmıyorsunuz, bari tutup da o kürsüden ha DEM Parti’nin otobüsü olsa, üstüne çıksam, tutarım ‘Şartlar onu gerektirdi oraya çıktım, sesimi duyurmak için, şunu yaptım bunu yaptım…’ Yok, yok. Otobüs ortada, yazısı yok, plakası sivil. Ahmet Türk, hatta o kadar nazik ki, ‘Otobüs sizin, ben çekileyim’ dedim. Dedim ‘Olur mu başkanım? Sen de geleceksin, Devrim başkan da gelecek. Mardinli kimi seçtiyseniz onunla çıkacağım üstüne’ dedim. Ben Mardin’in seçtiği iradeye saygımdan oraya gittim, o konuşmayı yaptım. Bana diyor ki, ‘Efendim samimi değil, yalan atıyor, tutarsız yapıyor’. Tayyip Bey, bakın ben sana bir tutarsızlık söyleyeyim. Siirt’e gidip, meydanda kalabalığı görüp, bir şiir okuyup, yasaklı duruma düşen sen… Sonra o yasaklı durumdayken partin iktidara gelince milletvekili değilsin, Baykal’ın demokratlığından istifade eden, anayasa senin için değiştirilen, Siirt’teki milletvekilleri istifa ettirilen, o Siirt’ten, o meydanda şiir okuduğun Siirt’ten milletvekili, başbakan olan sen… Geçen seçim yüzde 65 oy alan Siirtlilerin seçtiği belediye başkanına gücü eline geçirince kayyum atayan sen… Samimiyetsizlik budur, tutarsızlık budur.”
“TAYYİP BEYİN ZORUNA GİTSE DE ADALET VE KALKINMA PARTİSİ İKİNCİ PARTİ”
“10 Kasım’daki bütün çabalarına rağmen kutuplaşmaya sebebiyet verecek, çatışmaya sebebiyet verecek söylediği hiçbir söze cevap vermeyeceğiz. Niye? İşine öyle geliyor. Cumhuriyet Halk Partisi, 31 Mart’tan önce Tayyip Bey sövdü, Devlet Bey sövdü, o dönem bir muhalefet genel başkanı ağır konuştu, ne dedik? ‘Canınız sağ olsun’. Niye? ‘Emekli konuşacağım’ dedim. Niye? ‘Asgari ücret konuşacağız, yoksulluk konuşacağız’ dedik. ‘Aslan gibi adaylarımız var, onları tanıtacağız’ dedik. 31 Mart akşamı birinci parti olduk. O günden bugüne parti birinci parti. Tutmuş orada, efendim Cumhuriyet Halk Partisi’nden bahsederken şöyle bir şey söylüyor; ‘Türkiye’nin ikinci partisi’. Yok öyle bir şey. Sadece bir yerde o var. Nerede biliyor musunuz? Üye sayısında. Çünkü biz, sizin gibi kapınıza varan garibana ‘Kimliğini getir, üye olmadan önce sosyal yardım alamazsın’ demeyiz. ‘Üye olmayana kömür dağıtmıyoruz’ demeyiz. İşe girmek isteyenin babasını, ninesini, dedesini CHP’den istifa ettirip AK Parti‘ye kaydettiren sizsiniz. Bu bir tenezzül meselesidir. Üye sayısında bizi böyle geçersiniz. Son seçimlerde 47 yıl sonra büyük bir gururla yüzde 38 oyla Türkiye’nin birinci partisi; Cumhuriyet Halk Partisi. Tayyip Bey’in zoruna gitse de Adalet ve Kalkınma Partisi şimdilik ikinci partisi, yakında üçüncü partisi ve en sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi tarihteki yerini alacak. Ama bu ülke işgal altındayken hep birlikte harekete geçenler, dedeleri koyun koyuna toprak altında kefensiz yatanlar, Cumhuriyeti kuranlar, çok partili rejime demokrasiye geçirenler, sata sata bitiremediğiniz tüm fabrikaları, tüm tersaneleri, tüm rafineri yapanlar, Türk Telekom’u yapanlar, sata sata bitiremediniz her şeyi yapanlar, Kıbrıs Barış Harekâtını yapanlar, emekliliği getirenler, kıdem tazminatını getirenler, sendika kanununu getirenler şimdi de siz istediğiniz kadar kutuplaşın, emeklinin, işçinin, memurun, çiftçinin hakkını savunmaya, bu memleketle umut olmaya, halkın iktidarını kurmaya geliyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisi olarak önümüzdeki seçimlerden sonra Atatürk’ün Partisi, iktidar partisi olacak. Bize inanın, bize güvenin. Size inanıyoruz, milletimize güveniyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.