Geçtiğimiz aylarda Amerika’dan gelen bir haber, üreme teknolojileri ve hukuk dünyasını bir anda alevlendirdi! Alabama Yüksek Mahkemesi, dondurulmuş embriyoları “çocuk” olarak nitelendirdiğini açıkladı.
Bu karar, ilk bakışta sadece tıp hukukunu ilgilendiriyor gibi görünse de aslında aile kurmaktan mirasa, taşıyıcı annelikten tazminat davalarına kadar pek çok konunun temelini sarsıyor. Ardından Louisiana eyaletinde yıllardır embriyoların “hukuk süjesi” sayıldığı yeniden gündeme geldi.
Peki, ABD neden bu tartışmanın ortasında? Çünkü federal bir düzen yok; her eyalet kendi aile hukukunu yazıyor. Sonuç: Bir eyalette “çocuk”, başka bir eyalette “tıbbi materyal”.
CANLI DOĞUM ŞARTI
Ama asıl soru şu: Bu tartışma Türkiye’ye gelirse neler olur?
Avukat Özge Özmen Korkut, Türk hukukunun embriyoya nasıl baktığı konusunda şu bilgileri verdi:
Türk Medeni Kanunu’nun temel yaklaşımı çok net: Kişilik doğumla başlar.
Yani bir bebeğin “hukuken kişi” olabilmesi için sağ ve tamamen doğmuş olması gerekir.
Buna rağmen kanun, anne rahmindeki cenini korur; sağ doğması şartıyla mirasçı olabilir. Bu, çocuğun henüz doğmadan miras kazanabilmesi için yapılmış koruyucu bir düzenlemedir.
Ama dikkat:
Kanun rahimdeki ceninden bahseder — laboratuvardaki embriyodan değil.
İşte Türk hukuku ile ABD’deki bazı eyaletlerin en keskin ayrım çizgisi bu.
EĞER EMBRİYO “ÇOCUK” SAYILIRSA!
Bir an için düşünelim:
Türkiye, ABD’nin Alabama örneğini takip edip dondurulmuş embriyoya “çocuk” statüsü tanısa ne olur?
Çiftlerin tüp bebek (IVF) merkezlerinde saklanan embriyoları ayrı ayrı mirasçı gibi tartışılmaya başlanabilir.
Embriyoya zarar veren bir klinik hakkında “çocuğun ölümüne sebebiyet” iddiasıyla tazminat davaları açılması mümkün hale gelir.
IVF merkezleri, sigorta şirketleri ve aileler açısından devasa bir hukuki risk oluşur.
Yani tek bir kelimenin (“çocuk”) değiştirilmesi, hukuk sisteminin neredeyse tamamını yeniden düzenlemeyi gerektirir.
TAŞIYICI ANNELİK: YASAK AMA HAYATIN İÇİNDE
Türkiye’de taşıyıcı annelik açıkça yasaktır. Hem kanun hem yönetmelik bu konuda çok nettir; doğuran kadının anne sayıldığını kabul eder. Bu yüzden, yurt dışında taşıyıcı annelikle doğan çocukların Türkiye’de hukuki statüsü hep karmaşık olmuştur.
Embriyoların “çocuk” sayılması hâlinde ise tablo çok daha çetrefilli bir hale gelir:
Taşıyıcı anne bir anda “başkasının çocuğunu taşıyan kişi” konumuna gelir.
Sözleşmeler “çocuk devri” gibi algılanır ve etik tartışmalar büyür.
Soy bağı, velayet, vatandaşlık gibi konular daha da zor çözülen düğümlere dönüşür.
TÜRK HUKUKU NEREDE DURMALI?
Bugünkü sistem aslında dengeli bir çizgide:
Doğumla kişilik başlıyor.
Cenin, sağ doğması şartıyla korunuyor.
Embriyo, çocuk olarak değil, özel bir tıbbi varlık olarak değerlendiriliyor.
Taşıyıcı annelik kamu düzeni gerekçesiyle yasak, ancak çocuk yararı tartışmaları giderek daha fazla gündeme geliyor.
Türkiye’nin önünde üç temel seçenek var gibi görünüyor:
1. Embriyoyu çocuk saymak → Hukuki deprem etkisi yaratır.
2. Embriyoyu tamamen “eşya”ya indirgemek → Etik ve insan onuru açısından kabul edilemez.
3. Embriyo için “ara statü” yaratmak → Ne tamamen kişi ne tamamen nesne; özel koruma altında bir varlık.
Bugünün ihtiyaçlarına ve teknolojik gelişmelere bakınca, üçüncü yol en gerçekçi ve en sakin rota gibi duruyor.
EMBRİYONUN STATÜSÜ NEDİR?
Amerika’daki karar bize şunu hatırlattı:
Evli bir çiftin umutla sakladığı birkaç hücrelik bir embriyo, hukuk dünyasında dev dalgalara sebep olabili
Türkiye’de de üreme teknolojileri hızla yaygınlaşıyor. Embriyonun ne olduğu, kime ait olduğu ve hangi haklara sahip olduğu artık sadece tıp dünyasının değil, hukukun, etiğin ve toplumun ortak sorusu.
Bu nedenle tartışmayı sadece “bilimsel” değil, aynı zamanda insanî ve toplumsal bir mesele olarak ele almak gerekiyor.
Embriyoyu çocuklaştırmak zorunda değiliz ama onu görmezden gelmek de çözüm değil.
Gerçek cevap, insan onuruna saygılı, hukuki tutarlığı olan, teknolojiyle uyumlu bir denge kurmakta.