Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu’na katılmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) hareketi öncesi İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamasında, Esad’a çağrıda bulunan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye ile Suriye ilişkilerinin normalleşmesi için Esad ile görüşme irademizi ortaya koyduk. Karşı taraftan cevap bekliyoruz. Biz buna hazırız. Suriye’den gelecek cevabı bekliyoruz” demesinin üzerinden iki gün geçtiği bir esnada Suriye’den bir haber geldi.
Şu an hâlâ Amerika’da olan ve Türk Evi’nde randevuları kabul eden Erdoğan’ın ve hepimizin Suriye’den gelecek cevabı beklediği bir sırada, daha birkaç ay önce adına “Esed” denilen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, 22 Eylül 2024 tarihinden önce ülke içinde ve dışındaki asker kaçakları, işlenen kabahatler ve diğer bazı suçlar için kısmi af kararı çıkardığı haberi, haftanın ilk saatlerinde “flaş haber” olarak ajanslar tarafından duyuruldu.
Bu haberi erken saatlerde alınca, daha önce bu tür birkaç af kararının çıkardığını bildiğimiz ama bu afların komşu ülkenin iç barışı için nasıl bir sonuç verdiğini çok da bilmediğimiz aynı Suriye ve Esad’ın bu son adımının Erdoğan’a bir cevap mı, yoksa Amerika’ya ve şu an orada toplanan milletlerin liderlerine mi olduğunu tartışırken, ben de ülkemizdeki duruma ve o unutulan cezaevlerine ve af tartışmalarına bakmak istiyordum.
Ama tam da buraya bakmaya hazırlanırken, son bir haberi izlerken sanki biri bana vurmuş hissine kapıldım. Gerildiğim bir sahneyi görürken, bu kez İstanbul Şişli’nin en işlek caddesinde güpe gündüz silahların konuştuğunu görüyor ve stada itilerek yere düşürülmesinden sonra önce Bahçeli’yi, sonra Erdoğan’ı ziyaret eden, ama ailesinin elindeki yat limanlarının ellerinden gitmesi yetmezmiş gibi Galatasaray’a kendi evinde 3-1 yenilmekten kurtulamayan Fenerbahçe Kulüp Başkanı Ali Koç’tan sonra Sakaryaspor Kulübü Başkanı Gökhan İn’e tokat atanlarla Şişli’dekilerin mafyacılar olduğunun altı çizilen haberleri tararken, “Ne oluyor, Meksika’da mıyız?” diye kendi kendime mırıldanıyorum.
Hem de Narin ve Trakya’daki olaylardan sonra bu son iki olayı ve son yıllarda, aylarda artan bu yöndeki haberleri kendimce tahlil ederken, bu kez gazeteci kızım Şeyma’nın adını hatırlatan 27 yaşındaki Şeyda isimli genç bir polisin, sabıkası bir hayli kabarık olmasına karşın dışarıda gezen bir kişi tarafından Ümraniye’de başından vurularak şehit edildiğini, bir polis arkadaşının da yaralandığını haber alıyorum.
Bu şahsın Adliyeye sevk edilirken üzerine siyah çöp poşeti geçirilmiş halde, kadın polis memurları tarafından Çevre, Doğa ve Hayvanları Koruma Büro Amirliği’nin aracına bindirildiği haberi de ayrı bir tartışma konusu olarak gündemi meşgul ettiği bir esnada bu tavrın aslında olayları yaşanmasından önlemede sorumlu polisin onca sabıkası olmasına karşın dışarıda gezen şahsın alçakça bir meslektaşlarının öldürülmesi ardından ki kızgınlığı ve çaresizliğini de anlatıyor gibiydi.
Evet, halbuki tam da “Cezaevleri yanıyor…” başlıklı yazıma hazırlanıyordum. Esad’ın çıkardığı son af ile yeniden gündeme gelen ülkemizdeki af tartışmalarına dokunup, ülkemin iç barışını, ekonomik ve sosyal hayatın bozulmasını önleyecek ve en önemlisi ülkemiz üzerinde oynandığı söylenen dış güçlerin oyununu bozacak, öteleyecek dediğim, geniş kapsamlı bir genel aftan yana olduğumu bir kez daha belirtip, bu yönde bir kararın, yani başında siyasilerin de olduğu geniş kapsamlı bir genel affın ülkemiz için hayırlı olacağını ve bunu yapacak tek kişinin de birçok kararı cesurca alan Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu bir kez daha yazıp, seslenip haykıracaktım.
Çünkü 23 yıldır iktidar olan ve o büyük bölümü tabanı olan, kanunla değil çıkarılan genelgelerle “şimdilik” çözüldüğü gibi görünen başörtüsü sorunu gibi birçok sorunu tam ve kesin olarak çözememekle eleştirilen AK Parti’nin önünde duran diğer bir önemli sorun da bu ülkedeki cezaevleri ve ortağı MHP’nin de sözü olan geniş kapsamlı bir aftır.
Bu önemli durumda bakıldığında ise AK Parti’nin iktidara geldiği zaman zaten dolu olan ve geçen bu süre içinde başta Balyoz, Ergenekon, 15 Temmuz, Kobani gibi onca irili, ufaklı olayların ardından ve tartışılan adalet, hak, hukuk ve adli makamlara gerekli personel, ödeneklerin yetersizliği yüzünden uzun süren davalar dolaysıyla iyiden iyiye tıka basa doldurulan cezaevlerinin sorununu çözme anlamında yeni cezaevleri ciddi bir atılama olmasına rağmen bu sorunu daha da büyütüyor.
Son olarak, memleketim Ardahan’ın Kapalı Cezaevi’nde yaşanan ve bir kişinin intihar ederek hayatına son verdiği olayın ardından “geniş kapsamlı” bir aftan yana olan benim de gündemime getirdiği cezaevlerinin genel sorunu konusunda ne yapıldığı da çok bilinmiyor. Çünkü adı üstünde kapalı…
Kısacası, öyle ya da böyle birçok insanın kader diyerek içine düştüğü ve yıllardır el atılmayan cezaevlerinin sorunlarının ne olduğunu bile kimse doğru dürüst bilmez. Af konusunda da cesur adımlar atılamadığı gibi bu yönde ki görüş, fikir, öneriler kamuoyu baskısından korkulup, doğru dürüst tartışılmaz bile..
Ve son olarak, 20 yıldan az ceza almayan Balyozcu, Ergenekoncu oldukları söylenen paşalarla bir dönem bir hayli gündemde olan ama birkaç paşanın yaşlılık ya da hastalık gerekçesiyle Erdoğan’ın özel izni ile bırakılması, Demirtaş, Kavala ve TİP Milletvekili Avukat Atalay’ın AİHM ve kapatılması istenen Anayasa Mahkemesi kararlarına karşın bırakılmaması ile adeta yeniden unutulan cezaevlerinin içler acısı hali için de “geniş kapsamlı bir genel af” konusunu cesurca masaya yatırmak ve bu ülkede her seçim öncesi tartışılan ama birçok konu gibi seçimlerden hemen sonra unutulan bu meselenin ele alınması gerektiğini de tartışmamız gerekir.
Ve en önemlisi, ülkedeki baroların seçime gittiği ama bu konuda hiç ses çıkarmadığı bir zamanda tutuklu, hükümlü sayısının 400 bine yaklaştığı söylenen cezaevlerini boşaltacak geniş kapsamlı bir af çıkarttırmak için iktidara yönelik akılcı baskı ve muhalefet olarak da duyarlı olmamız gerek.
Çünkü bugün okullara hademe tutamayacak, servis kirası veremeyecek, köy okulları gibi öğrenci yurtlarını kapatan ekonomik sorunlara da bir nebze ama ülkenin iç barışına su serpecek, ülke üzerinde oynanan oyunları bozacak, 400 bine yakın insanın tıka basa doldurduğu ve büyük masrafların edildiği cezaevlerinde, gerçekte olmazsa da yüreklerde bir yangına dönüşmüş, af tartışmaları ise gündemde bir hali aşağılara düşmüş durumda.
Evet, Esed, pardon Esad’ın bir kaç kezdir yaptığını ‘biz niye bir yada tam olarak yapmayız?’ diye sorup, cevabını erken seçime gitmesi istenen ama zaman kazanıp, başta ekonomi olmak üzere bir çok konuda toparlanıp, öyle seçime gitmek istediği alenen görünen iktidara ve siz okurlara bırakalım diyorum..